YEŞİL TEDARİK ZİNCİRİ KAPSAMINDA ALÜMİNYUM SEKTÖRÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ

Küreselleşme ve hızla gelişen teknoloji, beraberinde artan bir rekabet ortamı getirmiştir. Bu durum ise, işletmelerin birbirlerine karşı olan rekabet koşullarını eskisine oranla daha zor bir hale getirmektedir. İşletmelerin bu koşullar altında rakiplerine karşı üstünlük göstermeleri, karlılıklarını artırmaları ya da maliyetlerini düşürmeleri hiç şüphesiz yenilik kavramı ile mümkün olmaktadır. Yeniliklere açık, esnek işletmeler küreselleşen dünyada kendinden söz ettirebilmekte, rakiplerine üstünlük gösterebilmekte ve büyük pazarlarda yerlerini almaktadırlar. Günümüzde işletmeler özellikle bu rekabet üstünlüğünü sağlamak için çevre konularına yönelmişlerdir. Bu yönelim sonucunda değişik sektörlerdeki işletmeler çevreye duyarlı olarak mal ve hizmet üretmeye odaklanmış ve yeşil uygulamalar önem kazanmıştır.

Çevre kirliliği gibi olumsuz etkilerin insan yaşamını olumsuz yönde etkilemesi, gelecek nesilleri tehdit etmeye başlaması tüketicilerin ve devletlerin gerekli önlemler almalarını zorunlu hale getirmektedir. Bu zorunluluklar; işletmeleri ve dolayısıyla tedarik zincirlerini de etkilemektedir. Bu etkilenme sonucunda ise, işletmeler birtakım değişimler yaparak karlılığı ve verimliliği artırmak için yeşil (çevrecilik) algısını da tedarik zincirlerine adapte etmek zorunda kalmaktadırlar. Böylece sadece karlılığa dayalı tedarik zinciri kavramı yerine çevresel konuları da içeren yeşil tedarik zinciri kavramı önem kazanmaktadır.

Artmakta olan çevresel sorunlar ve kaynak kıtlığı, firmaların çevreye duyarlılık konusunda daha bilinçli davranıp bu konuda önlemler almalarını gerektirmektedir. Bu bağlamda firmalar, doğal kaynakların dengeli ve adil kullanımını dikkate alarak, tedarik zincirlerini etkin yönetmelidirler. Yeşil tedarik zinciri yönetimi, çevreye verilen zararı en aza indirerek, zincirde yer alan firmaların ekolojik etkinliğini artırırken aynı zamanda firmaların kar ve pazar payını arttırmayı hedefleyen bir örgüt felsefesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Yeşil tedarik zinciri, tüm aşamalarında çevreye duyarlı bir yaklaşımı esas almaktadır. Temel mantığı ürünün hammadde halinden tüketilinceye kadar hatta tüketildikten sonraki atıklarının çevreye zarar vermeden ya da en az zararla üretiminin gerçekleştirilmesidir. Yine yeşil tedarik zinciri, üretim esnasında çıkan atıkların çevreye en az zararla ya da zarar vermeden planlanmasını, çevre ve kalite belgelerine sahip olarak üretimin gerçekleştirilmesini sağlar.

Yeşil tedarik zinciri yönetimi, çevreye verilen zararı en aza indirerek, zincirde yer alan firmaların ekolojik etkinliğini artırırken aynı zamanda firmaların kar ve pazar payını artırmayı hedefleyen bir örgüt felsefesi olarak ortaya çıkmaktadır. Yeşil tedarik zinciri özellikle yeniden kullanım, geri dönüşüm, yeniden üretim, tersine lojistik, eko-dizayn, atık yönetimi gibi yöntemleri kullanarak işletmelere büyük kazançlar sağlamaktadır. Yine rekabet üstünlüğü sağlamada, pazar payını ve performansını artırmada, ürün ve hizmet kalitesinde, müşteriler üzerine olumlu imaj oluşturmada, enerji tüketimini azaltmada, çevresel sürdürülebilirlik stratejisini ve vizyonunu desteklemede büyük kazançlar sağlamaktadır.

İyi bir tedarik zinciri yönetiminde;

·      Girdilerin teminini garantileyerek, üretimin devamlılığını sağlar.

·      Tedarik sürecini azaltarak, pazardaki değişikliklere kısa sürede cevap verilmesini sağlar.

·      Tüketici taleplerini en iyi şekilde karşılayarak kaliteyi artırır.

·      Teknoloji kullanarak yeniliği teşvik eder.

·      Toplam maliyetleri azaltır.

·      İşletmenin tüm bilgi, materyal ve para akışı yönetilebilir duruma gelir.

Küreselleşme ve gelişen teknoloji işletmeleri ve rekabet koşullarını etkilemekte ve eskiye oranla rekabet üstünlüğü elde etmeyi zorlaştırmaktadır. Yeniliği ve teknolojiyi yakalayan ve tüketici isteklerini en iyi şekilde karşılayan işletmeler günümüzde rekabet üstünlüğünü ele geçiren işletmeler olacaklardır.

Alüminyum üreten fabrikaların çoğu entegre bir şekilde faaliyet gösterememektedir. Üretim aşamasında ya da ürün tasarımında tedarikçiler ile herhangi bir fikir alışverişi olmamaktadır. Çevreye verilen zararları en aza indirgeyecek şekilde tedarikçileriyle herhangi ortak hedef belirlenmemektedir. Tedarikçilerin çevreye verebileceği olumsuz etkileri kontrol eden bir mekanizma dahi mevcut olmadığı gibi çevreye duyarlılığın tedarikçi seçim süreçlerini etkilememektedir.

Alüminyum plastikten daha az zararlı olduğu ve ekonomik açıdan değerli bir maden olduğu halde Alüminyum profili satın alıp işleyen firmalar açısından sadece gürültü kirliliğidir. Ürünlerin taşınma sürecinde kamyon üstü yükleme yapılmaktadır. Kamyon üstünde naylona sarılı şekilde müşteriye gönderilmektedir. Ayrıca kamyonet ile dağıtım da yapılabilmektedir. Paketleme düzgün yapılmadığı takdirde ürün yüzeyi çizilmekte ve iade yapılmaktadır. Alüminyum profillerin üretim sürecinde doğaya zararlı bazı maddelerin kullanımı söz konusudur. Sülfürik asit kullanılarak alüminyumun yüzeyi temizlenmektedir. Çoğu firmada bu üretimi kendisi yapmamakta dökümcülere fason imalat yaptırmaktadır. Alüminyum profil yüzeyi için elektrostatik toz boya kullanılmaktadır. Elektrostatik toz boyanın çalışanlara zarar vermemesi için maske kullanımı zorunludur. Siyanürle yapılan mat banyosu alüminyumun yüzeyini kaplamak için gerçekleştirilmektedir. Siyanür kullanarak bu işlemin yapılması dünyada birçok ülkede yasak olmasına rağmen ülkemizde hala daha uygulanmaktadır. Eloksal işlemi ile yüzey kaplama temizleme faaliyeti gerçekleştirildiğinde alüminyum %3-5 arasında değer kaybetmekte, siyanür kullanıldığında ise yüzeyinden hiçbir kayıp olmadan işlem gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle bazı firmalar yasak ve doğa için çok tehlikeli olmasına rağmen siyanür kullanma yolunu tercih etmektedir. Doğaya büyük zarar veren siyanürlü mat banyosu çözeltisini satan firmalar bu çözeltiyi geri alabilmektedir. Bu durumda kaplama işini yapan firma imha işi ile uğraşmamaktadır. Çözeltiyi satan firma imha işini üstlenmekte ancak çözeltiyi toprağa gömerek ortadan kaldırmaktadır. Toprağa gömülen bu çözelti zamanla yeraltı sularına karışmakta ve insan sağlığına ciddi zararlar vermektedir.

Çevreye verilen zararları en aza indirgeyecek şekilde tedarikçilerle herhangi bir ortak hedefin belirlenmemesi, tedarikçilerin çevreye verebileceği olumsuz etkileri kontrol eden bir mekanizmanın mevcut olmamasının yanı sıra, yasal zorunluluklar dışında işletmelerin kendi içlerinde de böyle bir mekanizmaya sahip olmamaları, sektörde yeşil satın alma uygulamalarının çok fazla yapılmadığını göstermektedir.

Tüm zincir boyunca çevreye duyarlı ürün tasarımı konusunda herhangi bir kollektif çalışmanın olmadığı görülürken, Türkiye açısından olaya bakıldığında Avrupa Birliği ile uyum sürecinde söz konusu yasal düzenlemelerin ülkemizden de istenmesi kaçınılmaz bir durumdur. AB’ye üye olmayı temel hedef olarak benimseyen Türkiye, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan çevreyle ilgili çeşitli yönetmelikleri kabul etmekte ya da kabul etmeyi planlamaktadır. Ülkemizde farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların bu yönetmeliklerin gerektirdiği düzenlemelere nasıl cevap verecekleri, firmaların, yeni çevresel düzenlemeler hakkındaki farkındalık düzeyleri bilinmemektedir. Bunun yanısıra, devletin istediği belgelere sahip olmak şirketler açısından ciddi bir yatırım gerektirmektedir. Sektörde merdiven altı olarak tabir edilen birçok küçük dökümcü mevcut ve bu dökümhanelerin çevre kirliliği kapsamında herhangi bir yatırım yapmadan faaliyetlerini sürdürmeleri onları maliyet açısından avantajlı kılmaktadır. Bu durum da hem yasal olarak faaliyetlerini yürütmeye çalışan dökümhaneleri oldukça zor durumda bırakmakta hem de çevreye verilen zararın önüne geçilememesine neden olmaktadır.

Sonuç olarak, yeşil tedarik zinciri kapsamında uygulamalar yetersizdir. Dünyanın geleceği açısından, bu konuda yasal zorunlulukların yanı sıra nihai kullanıcıların ve işletmelerin çevre bilincinin artırılarak bu konudaki uygulamalara daha geniş yer verilmesi gerekmektedir. İşletmeler mümkün olduğunca yeşil stratejileri benimsemiş tedarikçileri tercih etmelidirler. Böylece birçok işletme yeşil stratejileri kullanmak durumunda kalacaktır.

Dünya genelinde alüminyuma yönelik artan talep nedeniyle tedariğin sürekliliğine odaklanılırken ilgili çevresel ve sosyal etkilerin azaltılması gerekir.

Erdem ERDİNÇ

CUMHURİYETİN YENİ YÜZYILINDA ALÜMİNYUMDA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÖNGÜ OLUŞTURMAK

Alüminyum hafif olmasına rağmen güçlü bir üründür.

Yüksek korozyon direnci ve iletkenliği sebebiyle, geniş bir ürün ve uygulama yelpazesine sahiptir.

Döngüselliğine baktığımızda ise; alüminyumun benzersiz özelliklerinden birinin çok yönlülüğünden hiçbir şey kaybetmeden sonsuz sayıda geri dönüştürülebilir olduğunu görürüz.

Raporlama ve vergilendirmedeki değişiklikler de dahil olmak üzere giderek artan sayıda politikayla AB, genel olarak karbon nötr bir ekonomiye doğru küresel bir lider olarak ilerlemektedir.

Kaynaklardan daha iyi yararlanmak adına da alüminyum kaçınılmaz bir malzeme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en önemli göstergesi de; Dünya alüminyum pazarının geçtiğimiz yıl 127 milyar dolara ulaşması olmuştur. Türkiye bu pazarda 1.5 milyar dolar ihracatla 50. sırada bulunuyor. Sektör, 2024 yılında 110 milyar dolarlık ihracatı aşacak orana ulaşmak istiyor. Ancak bunun ham ihracattan ziyade katma değerli ürünler vesilesiyle gerçekleşeceği düşünülüyor. Alüminyumda da bakırda da dökümde de çok yüksek miktarda enerji girdimiz var. Burada en önemli şey firmalarımızın kendi enerji ve atık yönetim sistemlerini kayda almaları, kendi şirket işlerinde mühendis kadrolarıyla hem enerjide tasarruf etmeleri hem de atıklarını takip ve kontrol etmeleri. Atıklarını prosedüre uygun bertaraf edilmesiyle ilgili çalışma yapmaları, kullandıkları enerjinin çevreye ve doğaya duyarlı olması ve karbon ayak izini azaltacak enerji kullanmaları yönünde çalışmalar yapmalarıdır.

2024 ve sonrası için ajandamızda üretimde kullanılabilecek çevreci yöntemlerin bulunması ve sektör geneline yaygınlaştırılması yer almalı. Alüminyumda atıklarımızın ihracat yapılmayıp ülkemizde tekrardan değerlendirilmesi yönünde çalışmalar yapılması oldukça verimli olacaktır.

Alüminyum geri dönüşümü, sürdürülebilir bir döngü oluşturarak alüminyumun kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağlar. Alüminyum geri dönüşüm süreci; doğal kaynakların korunması, enerji tasarrufu, atık azaltma ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması gibi birçok avantaj sunar.

Alüminyum geri dönüşümü, doğal kaynakların korunmasında büyük bir rol oynar. Alüminyum üretiminde kullanılan ham maddeler, bauxit adı verilen bir cevherden elde edilir. Bu cevherin aşırı kullanılması; toprak erozyonuna, habitat kaybına ve su kirliliğine yol açabilir. Ancak alüminyum geri dönüşümü sayesinde, doğal kaynakların tüketiminin önüne geçilebilir.

ALÜMİNYUMUN GERİ DÖNÜŞÜM SÜRECİ NE GİBİ FAYDALAR SAĞLAR?

ATIK YÖNETİMİ SORUNUNUN ÖNÜNE GEÇER

Alüminyum geri dönüşümü, atık miktarının azaltılmasına yardımcı olur. Geri dönüşüm sayesinde kullanılmış alüminyum malzemeler tekrar işlenerek yeni ürünlere dönüştürülür.

Bu, atık miktarının azalmasına ve çöplüklerdeki doluluk oranlarının düşmesine katkıda bulunur. Aynı zamanda atık yönetimi sorununu da hafifletir.

ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE DESTEK OLUR

Alüminyum geri dönüşüm işlemi, çevresel sürdürülebilirliğin artmasına destek olur. Alüminyum geri dönüşümü sayesinde kaynakların verimli bir şekilde kullanılarak gelecek nesiller için sürdürülebilir bir çevre yaratılabilir.

EKONOMİK GELİŞİME KATKIDA BULUNUR

Alüminyum geri dönüşümü, ekonomik faydalar da sunar. Geri dönüşüm sektörü, iş fırsatları ve istihdam yaratma potansiyeline sahiptir. Geri dönüştürülen alüminyum malzemeler, yeni ürünlerin üretiminde kullanılarak ekonomik gelişime katkıda bulunur.

% 95’E KADAR ENERJİ TASARRUFU SAĞLAR

Alüminyum geri dönüşümü ile enerji tasarrufu sağlanabilir. Çünkü alüminyum üretiminde oldukça yoğun enerji harcanır. Ancak üretim sürecinde geri dönüştürülmüş alüminyum kullanımı artırılarak %95’e kadar enerji tasarrufu sağlanabilir. Bu, elektrik tüketiminin azalması ve sera gazı emisyonlarının düşmesi anlamına gelir.

DOĞAL KAYNAKLARIN TASARRUFU AÇISINDAN ÖNEMLİ

Alüminyum geri dönüşüm süreci, alüminyum malzemenin değerinin korunarak doğal kaynakların tasarruflu bir şekilde kullanılmasına imkân tanır. Geri dönüştürülebilir bir metal olan alüminyum, bu sebeple pek çok sektörde tercih edilir.

Geri dönüşüm tesislerinde gerçekleştirilen alüminyum geri dönüşümü işleminde yaygın olarak şu adımlar takip edilir:

•       Kullanılmış alüminyum malzemeler; belediyeler, geri dönüşüm tesisleri, atık toplama şirketleri veya özel geri dönüşüm firmaları tarafından toplanır.Toplanan alüminyum malzemeler, türlerine göre alaşımlarına göre ayrılarak sınıflandırılır.

•       Sınıflandırılan alüminyum malzemeler, işleme tesislerinde fiziksel veya kimyasal yöntemlerle temizlenir, ezilir veya eritilir. Bu aşama, alüminyumun işlenebilir hale gelmesini sağlar.

•       Yeniden işlenebilir hale getirilen alüminyum malzemeler, yüksek sıcaklıkta eritilir. Alüminyum geri dönüşüm makineleri ile alüminyumun saf metal formuna dönüştürülmesi için gereken rafinasyon işlemi gerçekleştirilir. Bu işlem ile elde edilen alüminyum metal, yeni ürünlerin üretiminde kullanılmak üzere depolanır.

•       Saf alüminyum metal, yeni ürünlerin üretiminde kullanılarak geri dönüştürülmüş alüminyum ürünleri oluşturulur.

Sürdürülebilirlik halihazırda birçok farklı alanda iş akışımızın bir parçası. Yeni yüzyılın da kaçınılmaz konusu olacaktır.

Alüminyum sektörü, yeşil referansları nedeniyle ulaştırma, inşaat, paketleme ve enerji sektörlerinden gelen taleple katlanarak büyüyor. Hafifliği, dövülebilirliği, korozyon direnci, elektrik ve ısı iletkenliği, ekonomikliği ve geri dönüştürülebilirliği gibi nitelikleri nedeniyle en çok aranan metallerden biri olarak öne çıkıyor. Ancak alüminyum sektörü, sürdürülebilirlik sorunlarına da meydan okuyor.

 

Buradaki zorluk, artan alüminyum üretiminin ciddi bir önlem alınmazsa CO2 seviyelerinin tehlikeli bir seviyeye ulaşmasında yatıyor. Ayrıca sektör, büyük atık ve hurda üretimi, depolama sahaları ve kalitenin düşürülmesi gibi bir dizi sürdürülebilirlik sorununa yol açıyor. Bu, endüstri büyüklerinin ve politika yapıcılarının alüminyum sera gazı emisyonlarını azaltmak ve sürdürülebilirlik zorluklarını ele almak için hızlı bir şekilde plan yapmalarını gerektiriyor. Bu sadece çevresel bir sorun değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve teknolojik bir sorundur. Her ne kadar endüstrinin önde gelenleri ve kuruluşları alüminyum endüstrisi için bir sürdürülebilirlik yol haritası geliştirmeye çalışıyor olsa da, bu konuda kat edilmesi gereken uzun bir yol var.

Erdem ERDİNÇ